Zühre
- Gamzenur Çeliktaş
- 22 Eki 2022
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Ara 2022
Ankara’nın soğuk havası bahçedeki ağaçlara değip geçerken Zühre, kulaklığını takmış salıncakta sallanıyordu. Yeşil gözleri boşluğa dalmıştı. Ellerini iplere sıkıca sararak bakışlarını gökyüzüne doğru çevirdi ve yıldızları izlemeye başladı. Yıldızlar çok yakın gözüküyordu. Köyün en çok bu özelliğini seviyordu Zühre. Sessiz, sakin ve yıldızlar sanki dokunulabilirmiş gibi yakında. Genç kız derin bir nefes alıp gözlerini telefonuna çevirdi ve şarkıyı değiştirdi. Aşk-ı Derûn şarkısı çalmaya başladığı an genç kız yavaşça gülümsedi. Bu şarkıyı ne zaman dinlese içini anlam veremediği bir huzur kaplardı. Sanki bu şarkı, onun elinden tutup aydınlığa çıkarıyordu. “Müziğin gücü bu işte. Evrendeki her insana ulaşıp kalplerine umut tohumları ekmesi. Bulunulan durumdan anında kurtulmaya vesile olması.” Zühre zihnindeki bu düşüncelerle boşluğa takılmışken birdenbire yan tarafından bir hışırtı duydu. İrkilerek sağ tarafına döndü ve gözlerini kısarak karanlık bahçeye baktı. Kimse yoktu. Tedirgin bir şekilde kulaklığını çıkararak yavaşça ayağa kalktı ve bahçeye doğru yürümeye başladı. Telefonunun fenerini açarak bahçeye girdi ve fenerin yardımıyla etrafı bir kez daha kolaçan etti. Yavaş adımlarla bahçenin arka tarafına doğru gitti. Duvara doğru yaklaştı ve gözlerini aşağı indirdiğinde bembeyaz tüylü bir kediyle karşılaştı. Rahat bir nefes aldı ve gülümseyerek, “Sen miydin Pamuk? Çok korkuttun beni.” diyerek kediyi kucağına aldı ve başını okşadı. Pamuk memnun bir şekilde mırıldayarak gözlerini kıstı. Zühre gülümseyerek kafasını iki yana salladı ve bahçenin çıkışına doğru yürümeye başladı. Tam çıkışa yaklaşmıştı ki ayağının altındaki sertlikle aniden durdu. Kaşlarını çatarak yere eğildi ve Pamuğu bırakarak elini sertliğin üzerinde gezdirdi. Toprağı yana doğru attı ve karşısına Montaigne’in Denemeler kitabı çıktı. Zühre şaşkın bir şekilde kitabı eline aldı ve incelemeye başladı.
Oldukça eski bir baskıya sahip olan kitap sert, kahverengi bir kapağa sahipti ve kapağın üzerinde altın renginde, yüzüğe benzer bir sembol vardı. Genç kız merakla kitabın kapağını açtı ve gözlerini altı çizilmiş cümlelerde gezdirdi. “Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde olmak hiçbir yerde olmamaktır.” (Montaigne, s.55) Zühre yutkunarak cümlenin doğruluğunu düşündü ve sayfayı çevirdi. Karşısına yine altın renginde, ortasında pembe taş bulunan bir yüzük çıktı. Genç kız yüzüğü eline aldı ve bir süre inceledikten sonra kitaptaki diğer altı çizili cümlelere baktı. “Ama nasıl şükrediyorum Tanrıya, varımı yoğumu bana aracısız vermiş, beni yalnız kendisine borçlu kılmış olduğu için! Nasıl yalvarıyorum ona gece gündüz beni hiçbir zaman kimseye karşı ağır bir minnet altına sokmasın diye! Ne mutlu bir özgürlükle bunca zaman yaşadım: Onunla bitsin ömrüm! Bütün çabam kimseye ait olmadan yaşamak.” (Montaigne, s. 82) “İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım.” (Montaigne, s.224) Zühre birkaç dakika sonra ayağa kalktı ve eve çıktı. Kitabı arkasına sakladı ve dedesinin odasının önünde durdu. Yavaşça kapıyı tıklattı. Dedesinin onayını duyunca kapıyı açtı ve yavaşça içeri girdi.
Kemal Bey yüzük yapmayı çok severdi. Ankara’da Beypazarı ilçesindeki çarşıda bulunan dükkanında yaptığı yüzükleri satarak geçimini sağlıyordu. Yaşlı adam mavi gözlerini Zühre’ye çevirdi. Elindeki yüzüğü ve törpüyü masaya bıraktı ve gözlüklerini burnunun ucuna indirerek,
“Hoş geldin Zühre’m. Ne oldu?” dedi. Zühre masaya yaklaştı ve tam önünde durdu. Arkasındaki kitabı yavaşça masaya bıraktı. “Bu kitabı az önce bahçede buldum dede. Toprağın altındaydı.” Elindeki yüzüğü de masaya koyarak, “Arasında da bu yüzük vardı. Sen biliyor musun bunların kime ait olduğunu?” diye sordu. Yaşlı adam yavaşça yutkundu ve masanın üzerindeki yüzüğe baktı. “Kendimden sakındığım hatıralarımı buldun demek.” diye fısıldadı. Zühre duraksayarak dikkatli gözlerle dedesine baktı. Kemal, gözlüğünü masanın üstüne bıraktı ve anlatmaya başladı. “Anneannen ile ortaokulda tanışmıştık. Sık sık kitaplar hakkında konuşur ve birbirimize sevdiğimiz cümleleri okurduk. Okul dışında da görüşüyorduk. Köydeki parkın hemen yanındaki gölün kenarına oturur, içine taş atardık. Öyle anlar olurdu ki kalplerimiz birlikte çarpardı. Bir gün anneannen yanında bir kitapla geldi yanıma. Şu an masada duran kitaptı elindeki. Kitaptan rastgele bir sayfa seçerek o sayfada çıkan cümleleri birbirimize okurduk. Aynı zamanda kalemle altlarını da çizerdik. Bu sevdiğimiz küçük an yıllarca devam etti. O küçük ama güzel an sadece bize aitti. Yıllar sonra ikimiz de büyümüştük. Yine bir gün gölün kenarında oturuyorduk. Kitap birkaç gündür bendeydi. Zühre’nin, anneannenin yanına gitmeden önce kitabın arasına bu yüzüğü koydum.” Yaşlı adam derin bir nefes alarak bir süre gözlerini kapattı ve anlatmaya devam etti. “Kitabı gülümseyen gözlerle Zühre’ye uzattım ve açmasını rica ettim. Zühre anlam veremeyen gözlerle kitabı açtı ve yüzüğü gördüğü an ağzı şaşkınlıkla açıldı. Güzel gözlerini bana çevirdi ve “Kemal! Bu... Bu çok güzel!” dedi. O günden son nefesine kadar yüzüğü kitabın arasında sakladı. Ben de anneannen ölünce, sevdiğimi toprağa gömdükten sonra ikimizin en değerli hatırasını, bitkilerini birlikte yeşerttiğimiz bahçeye gömdüm. Sen doğduğunda güzel kızım, ismini Zühre koydum. Çoban yıldızı anlamı. Anneannen de benim bu dünyada en güzel şekilde parlayan çoban yıldızımdı. Sana ne zaman baksam onun simasını görüyorum. Yeşil gözlerin tıpkı onunkiler gibi ışıldıyor…” Kemal anlatmayı bitirdiğinde yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Gözyaşlarını sildi ve kitapla yüzüğe çevirdi bakışlarını. Zühre dedesinin anlattıklarıyla çok duygulanmıştı. Yavaşça yutkundu ve gözyaşlarını silerek dedesine doğru yürüdü. Ona arkadan sarılarak şöyle dedi: “Benim canım dedem. Eminim ki anneannem de şu an senin anlattıklarını duymuştur ve gülümsüyordur. Onun hatırası bu kitap ve yüzükle birlikte daima kalbimizde yaşayacak…”
KAYNAKÇA:
Montaigne, Denemeler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ocak 2020.
Elinize sağlık