Hayri İrdal’dan Günümüze Toplum ve Değer Yargıları
- Çağla Karahan
- 4 Tem 2021
- 5 dakikada okunur

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kendine has anlatımıyla kaleme aldığı bu eser, günümüzde
birçok insanın başucu romanı olmayı başarmıştır. Genel bir bakış açısıyla romanı
inceleyecek olursak; insanların toplumda saygınlık kazanmak uğruna kendi
karakterlerinden ödün verdiklerini ve paraya verdikleri önemin altı çizilmektedir. Eserin
başkarakteri Hayri İrdal, kültürel değerlerine ne kadar bağlı gibi görünse de aslında Doğu
ve Batı arasında sıkışıp kalmış ve hayatta kalabilmek için de ona sunulan yeni hayatında
başkalarının emir kulu olarak değerlerini kaybeden bir kişiliği yansıtmaktadır. Bu
bağlamda, Hayri İrdal’ın kendine ait bir düşünce yapısına sahip olmadığı ve başkalarının
düşünceleriyle farklı yerlere savrulduğunu gözlemleyebiliriz. Bu çalışmada öncelikle,
toplumun “eşikte kalma” durumundan bahsedilecektir. Ardından “ahlak kavramı”
incelenecektir. Ek olarak romanda geçen kadın figürü ve 21. Yüzyıldaki kadın karakteriyle
farklı açılardan incelenip karşılaştırılacaktır. Son olarak “gizli farkındalık” kavramının
üzerinde durulacaktır.
Ana karakter Hayri İrdal, daima başkalarının düşünceleriyle hareket etmekte ve babasının
üstünde kurmuş olduğu baskı ile de kişiliğini farklı boyuta taşıyarak gelgitler yaşamaktadır.
Bu durum karakterin roman boyunca eşikte kaldığının göstergesidir. “Ben yıllarca bu
adamların arasında, onların rüyaları için yaşadım. Zaman zaman onları kılıklarına girdim, mizaçlarını benimsedim. ” (Tanpınar, 2020 s.53) Bu eşite kalma durumunu karakterine
yansıtan İrdal, içinde bulunduğu bu durumu enstitüde de devam ettirmiştir. Batılılaşmayı
temsil eden bu enstitünün kurucularından biri olan İrdal, bunu kabullenmekte oldukça güçlük
çekmiştir. O dönemde azınlık bir grup bu durumu kabullenmiştir. Diğer insanlar ya bu
durumu hiç benimsememiştir ya da menfaat uğruna bu durumu kabul etmek zorunda
kalmışlardır. İşlerine ters düşen bir durum olduğunda ise bu durumu şiddetle reddedip yanlış
bulmuşlardır. “Nasıl olur? Diyordu, nasıl olur? Dünyanın en modern müessesinde, en
mükemmel ve yeni şartlar altında bu kadar yenilik içinde çalışan bu insanlar bu işi nasıl
anlamazlar? O halde enstitüde ne işleri var? Niçin yeni binayı alkışladılar? Niçin bizi tebrik
ettiler? Demek yalan söylüyorlar!... Ben Halit Ayarcı’ya vaziyeti anlatmaya çalışıyordum.-
Hayır, yalan söylemiyorlar, diyordum. İkisinde de samimi idiler. Yeniliği kendilerine ucu
dokunmamak kaydıyla seviyorlardı. Hala da o şartla severler. Fakat hayatlarında emniyetli
ve sağlam olmayı tercih ediyorlar.”(Tanpınar, 2020 s.374) Bu alıntıdan da anlayacağımız
üzere doğulu olarak kalamayışlarının ve bunun yanı sıra tam olarak Batılılaşamamalarının da verdiği o belirsizlik gözler önündedir.

Ahlak, bireyin doğduğu andan itibaren kazanmış olduğu tutum ve davranışların tümüdür.
Bu kavramı kendi benliğimize kazandırdığımız gibi topluma da aşılayıp bu durumu kalıcı
hale getirmiş oluruz. Toplumun değer ve yargıları olduğu gibi bunu kendimize de yansıtmış
oluruz. Bu sayede fikirlerimiz de çeşitlilik sağlar. Romanda da ahlak kavramını inceleyecek
olursak eserdeki bütün karakterlerin gerçeklikle bir bağlantısı olmadığını ve tüm dünyalarını
bir masal alemine dönüştürdüklerini gözlemleyebiliriz. Kendilerini gerçek aleme kapattıkları
için zihinlerine bir takım hayaller, rüyalar ve olmayan bir şeyi olmuş gibi gösterme durumları
söz konusu olmaktadır. Hayri İrdal, durumu şu şekilde dile getirir: “Onların, gördükleri,
elleriyle yokladıkları, duygularına cevap veren şeylere herkes gibi inanmamaktan başka hiç
bir günahları yoktu.” (Tanpınar, 2020 s.44) Hayri İrdal, kurucularından biri olduğu enstitü
içerisinde ardı arkası kesilmeyen durumlara şahit olup kendi öz değerlerinden uzaklaşarak,
bir kimlik bunalımı ile karşı karşıya kalır. İrdal, kendi benliğinde bu durum ile mücadele
ederken, olay topluma da yansımıştır. Buna örnek olarak, kahvehane de kurulan İspritizma
Cemiyeti gösterilebilir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde gördüğümüz gibi dış dünyadan uzak
ve bir hayal alemi olarak anılan durum burada da söz konusudur. Cemiyet içerisinde yalan
başta olmak üzere çeşitli dolandırıcılıklar, alışılmışın dışında spritüal eylemler ve torpil gibi
menfaat uğruna yapılan işler gerçekleştirilmektedir. “Şüphesiz işin içine menfaat girince her
şey değişiyordu ve menfaat bu kahvede hiç de ikinci derecede kalan bir şey değildi.”
(Tanpınar, 2020 s.136) Günümüz toplumundaki insanlarla karşılaştırdığımızda, kişilerin iş
hayatlarında menfaat uğruna birçok şeyi yaparak kendinden ödün verdiklerini
gözlemleyebiliriz.
Ahmet Hamdi Tanpınar, eserinde “kadın” kavramının üzerinde sıkça durmaktadır. Romanda
geçen o dönemin toplumunun bir figürü olan Hayri İrdal’ın ikinci eşi Pakize’ye bakacak
olursak, 21. Yüzyıl kadınlarıyla da oldukça sık rastlanan davranışlar sergilediğini görebiliriz.
Pakize’nin kendini küçük görerek Hayri İrdal’a layık olma çabasını 21. Yüzyıl kadınlarında
da oldukça sık rastlarız. “İnsan Hayri gibi bir erkekle evlenince kendisini seve seve feda
etmeye alışıyor.” (Tanpınar, 2020 s.282) Neredeyse kadınların kendilerinden çok eşlerine
önem verdiklerini ve bu dengeyi hiçbir zaman sağlayamadıkları apaçık ortadadır. Romanda
cinsiyetçilik kavramından da sıkça söz edildiğini gözlemleyebiliriz. “Bana kalırsa bu ayar
istasyonları personelini sadece genç kızlara ve kadınlara inhisar ettirelim. Hiç erkek
almayalım. Sizin dediğiniz şekilde bir terbiyeyi ancak genç kızlara verebiliriz. Erkekler için
başka işler ararız… Bir yığın delikanlıyı otomat haline ne diye sokalım!” (Tanpınar, 2020
s.257) 21. Yüzyıl kadın figürüne baktığımızda da kadınların iş hayatında genellikle düşük
gelirli ve geçersiz işlere alınarak onları daha iyi yönetebileceklerini, erkeklerin ise bu duruma
karşılık daha yüksek gelirli ve sorumluluk barındıran işlere alınarak patron konumunda yer
aldıkları görülebilmektedir. Böylelikle erkeklerin üstünlük kazanıp kadınların ise birçok
alanda ikinci plana atıldığını söylemek mümkündür.

Tanpınar, son olarak eserinde günümüzde de karşı karşıya kaldığımız “gizli farkındalık”
kavramını yakından ele almıştır. Halit Ayarcı ve Hayri İrdal’ın ilişkisi bir nevi birbirine
muhtaç iki insanın çatışmasını gözler önüne sermektedir. Eserde Hayri İrdal Halit Ayarcı’nın
reklamına ve düşüncelerine muhtaçken Halit Ayarcı ise İrdal’ın bilgisine muhtaçtır. Bu iki
karakterde görülen muhtaçlık durumu tüm diğer çalışanlarda da gözlemlenmektedir. Onlar da
bu enstitünün devamlılığını sağlayabilmek ve para kazanabilmek için birbirlerine
muhtaçlardır. Bu muhtaçlıktan dolayı herkes kendi çıkarlarını düşünüyor olmaktadır.
Çalışanlar, Hayri İrdal, İrdal’ın yakınları da olmak üzere herkes gizli bir farkındalık içerisinde
olup kendilerine dürüstçe enstitünün abesliğini açıklamak yerine kaçarak kendi çıkarlarını
korumaya çalışmaktadırlar. “Doğrusu istenirse ben de Saat Evleri’ni kendim yapmayı
istemiyordum. Benim merakım, zevkim insan ruhunu öğrenmekti. Herkes benim gibi mi, yoksa biraz farklı mı? Bunu öğrenmek için ısrar ediyordum. Hayır, onlar da benim gibiydi, hatta daha beterdiler. Hiç şüphe etmeden hodbindiler. Umumun parası sarf edilirken o kadar
cömert, hasbi, kayıtsız şartsız yenilik taraftarı olan, benim eserimle övünen insanlar, şimdi
kendi menfaatleri ortaya konunca birdenbire dönmüşlerdi.” (Tanpınar, 2020 s.374) Uzun
süre Ayarcı ve İrdal’ın arkadaşlıkları büyük bir sevgi ve saygıyla devam ederken Saatleri
Ayarlama Enstitüsü’nün kuruluşundan sonra Hayri İrdal, Ayarcı’nın fikirlerinin ne kadar
anlamsız ve lüzumsuz olduğunu kitap da birçok yer de değinir ve Ayarcı ile birçok kez kavga
eder. Berna Moran’ın Hayri İrdal’ı incelerken yazdığı şu paragraf, durumu özetleyecek
şekildedir: “Eğer İrdal gerçekten tam bir meczup veya delinin teki ise yaptığı gözlemlerin ve eleştirilerin bir anlamı kalmaz. Yok, gerçekte meczup ya da safdil değil de işi saflığa vuran bir sahtekâr, Konur Ertop’un deyişiyle “kendi yalanma kendini kuvvetle kaptırmış bir dolandırıcı” ise, ahlak ölçütleri bizimkinden çok farklı olacaktır. Yoksa İrdal, çocuksu saflığı içinde kuvvetli
sağduyusu ve temiz yüreğiyle, insanların zaaflarını, kusurlarını önümüze sergileyen bir
gözlemci mi? İrdal'ın, bu saydığımız kişiliklerden zaman zaman birine ya da ötekine uyması
durumu biraz karıştırmaktadır. Tanpınar en etkin gülmeceyi elde etmek için İrdal'ı bir gereç
gibi kullandığından, kişiliğinin tutarlı olmamasına aldırış etmez. Bu tutarsızlık, sonra
belirtmeye çalışacağım gibi, bir yerde okurun yapıtı anlamasını güçleştirecek kerteye varır.”
(Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, 1998, s.187) Romanda bu olaylara bakıldığında
gizli farkındalık kavramının insanları ne kadar çok etkisi altına aldığını bariz bir şekilde
görebiliriz. 21. Yüzyılda da süregelen hayatın akışına kendimizi kaptırdığımızda birçok şeye
sorgulamadan inanırız. Bu çerçevede insanların üzerindeki etkisi nedeniyle gizlilik kavramı
oldukça önemlidir ve romanda açık şekilde kaleme alınmıştır.
Bu yazıda, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Türk klasikleri arasında yer alan Saatleri Ayarlama
Enstitüsü romanı, değer ve yargılar göz önünde bulundurularak “eşik”, “ahlak”, kitapta geçen
kadın figürü ve 21. Yüzyıl kadını, son olarak da “gizli farkındalık” kavramı incelenmiştir.
Değer ve yargılar toplumun temelini oluşturur. Ahlak ve inançlara dayanan bu değer ve
yargılar, kimi zaman etrafımızdaki insanlarla farklı boyutlara ulaşır. Her şey de bir ölçü birimi
kullanıldığı gibi bizi etkileyen duygu ve düşünceleri de ölçülü bir şekilde hayatımıza
katmalıyız. Gelişirken benliğimizi kaybetmemeli ve toplumumuzu da olumsuz etkenlerden
korumalıyız. Bu sayede hem benliğimiz hem de toplum değer ve yargılarına sahip çıkmış
oluruz.
KAYNAKÇA:
Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2010
Tanpınar, Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Comments