top of page

Ana Dilin Kullanımı ve Geleceğe Yansıması

  • Yazarın fotoğrafı: Çağla Karahan
    Çağla Karahan
  • 4 Haz 2021
  • 5 dakikada okunur


Dil, insanlarla olan bütün ilişkilerimizde bize aracılık ederken, sosyal bağlarımızı düzenlemek adına hayatımızın her alanında mevcuttur. İnsan benliğinin ayrılmaz bir parçası olan dil duygu ve düşüncelerin, ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendisine göre şekillenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlar. Gerçek anlamda dil bilmek demek dört beceriyi de doğru yapabilmeyi gerektirir. Bunlar, kişinin dinleme yetisinin güçlü olması ve dinlediğini doğru anlaması, okuma becerisinin gelişmiş düzeyde olarak okuduğu metinleri doğru anlaması, yazı yazma yeterliliği bulunurken yazdığı metinlerin okuyan başka bir şahıs tarafından rahatça anlaşılabilmesi ve son olarak iletişimi doğru yönde sağlayabilecek şekilde konuşma becerisinin olması şeklinde sıralanabilir. Bu becerilerin sorunsuz bir şekilde kazanılmış olması gerekmektedir. Sayılan gereklilikler yerine getirilmediği sürece dil gelişmemiş olur. Ana dilini doğru bir biçimde öğrenmemiş olan kişi, okuduğunu anlayamaz, yazdığını doğru yazamaz. Bu yazıda ise yukarıda bahsedilen önemli noktalar göz önüne alınarak sırayla; ana dilin ve Türkçe dil kullanıcısı olmanın önemi, dil-kültür ve dil- düşünce ilişkileri ve son olarak Türkçenin bilim, sanat ve düşünce gibi alanlardaki öneminden bahsedilecektir.


Ana dil, başlangıçta aileden ve daha sonrasında yakın çevreden öğrenilen ve insanın bilinçaltına kadar inen dildir. Kişi en fazla iletişim içinde bulunduğu evde anne, baba kardeş gibi aile bireyleriyle, sokakta oyun arkadaşlarıyla, okulda öğretmenleri ve sınıf arkadaşları ile kurduğu ilişkiler sayesinde doğuştan sahip olduğu konuşma yeteneğiyle ve hazır olarak bulduğu dil iletişim aracını sıklıkla kullanmaya başlar. Türkçeyi dört önemli unsur olan okuma, yazma, dinleme ve konuşma gibi faktörler ışığında iyi kullanabilen insanlar iş hayatında, politikada, gündelik yaşamında kendilerini düzgün bir biçimde ifade edebilmekte ve daha başarılı olmaktadırlar. İletişim becerilerimizi geliştirmek için kullandığımız kelime dağarcığımızı zenginleştirmemiz gerekmektedir. Kullandığımız kelimelerin ve sözlerin etkili olabilmesi için sade, anlaşılabilir ve akıcı olmaları gerekir. Sözlü ve yazılı dil bozuldukça anlamı gün geçtikçe zayıflamakta ve bir kargaşa ortamı yaşanmaktadır. Peki, biz dilimizi doğru ve güzel kullanıyor muyuz? Maalesef ki, çoğumuz günlük yaşantımızda dili hoyratça kullanmakta ve bununla yetinmeyerek gerektiği gibi bir özen göstermiyoruz.


Dilimizin bugünkü durumuna baktığımızda ana dil bilincinin gelişmediğini, dilimizin kirlendiğini, aynı yanlışların yinelendiğini görmekteyiz. Kötü ve argo konuşmaların alışkanlık haline getirildiği ve günümüz Türkçesinde bunların gittikçe yayıldığını gözlemlemekteyiz. Bizler ana dilimize sahip çıkmazsak ve onu doğru kullanmazsak birbirimizi nasıl doğru anlayabiliriz? Vatanımızı ve ailemizi nasıl benimseyip seviyorsak, dilimizi de bu şekilde benimseyip sevmeliyiz. Dilin kötü kullanıldığı, argolu konuşmaların alışkanlık haline getirildiği ortamlarda yetişen bireyler, kendilerinden bir şey istendiğinde veya sorulduğunda olumsuz bir tavır takınır çünkü onun dünyasında kullanmış olduğu dil benliğini de oldukça etkilemektedir. Bu nedenle, bu dünyadaki varlığımızı geliştirmek için az önce bahsedilen dört unsuru (okuma, yazma, dinleme ve konuşma) hayatımızın her alanında kullanmamız gerekmektedir. Sergilenen bu davranış, iyi bir dil kullanıcısı olmanın da önünü açmış bulunmaktadır. Türkçe okuyabilmenin, Türkçe duyabilmenin, Türkçe algılayabilmenin ve Türkçe konuşabilmenin ne denli önemli bir şey olduğunu insanlara gösterip, bütün genç insanları bu yolda yürümeye özendirmeli ve bunun için onlara destek olmalıyız.



Kültür, toplum veya toplulukların geçmiş nesillerinin gelecek nesillere bıraktığı maddi ve manevi mirasların bütünüdür. Kültürün bir unsuru olan dil, sürekli gelişen ve değişen canlı bir varlıktır. Dil üzerindeki gelişim ve değişimler toplumun kültürel etkisi, yaşadığı coğrafya, yaşam biçimi, inançları, iletişimde bulunduğu diğer uluslar etkilidir. Kültür ile dil arasında kopmaz bağlar vardır. Dil kültürü, kültür de dili oldukça etkiler. Kültür ve dil milli kimliğin en önemli belirleyicisidir. Bir milletin dili ne kadar zengin ve işlek haldeyse, o milletin kültürü de o kadar canlı ve dinamiktir. Milleti millet yapan dili ve kültürüdür. Türkülerimiz, şiirlerimiz, romanlarımız, mimarimiz vb. toplumun yapı taşı olan her şey dille iç içe geçmiş ve dilin sınırları içindedir. Dilini ve kültürünü koruyamayan milletler dünya üzerinde çok kalamayacağı gözle görülür bir gerçektir. Çünkü diline sahip çıkmak bir bakıma da kültüründen haberdar olmaktır. Nasıl ki raylar olmadan tren ilerleyemez, ulaşım işlevini yerine getiremez ise; dil de olmadan kültürle ilgili olarak geçmişe ait ne varsa ne günümüze ne de geleceğe taşınabilir. Dilimiz sayesinde milletin geçmişine ait ne kadar değer, yaşanmışlık ve tecrübe varsa hepsi gelecek kuşaklara aktarılır.


Dilin kültür ile ilişkisinden sonra, dil ve düşünce ilişkisi de birbirinden ayrılmaz bir yapıdır. Dil ve düşünce arasındaki ilişki düşünce açısından ele alındığında insanı insan yapan her şeyin büyük ölçüde dilde yer aldığı ve dile yansıdığı görülür. Dil bireyin, benliğini oluşturan başlıca anlatım yöntemidir. Günlük ihtiyaçlardan sanatsal etkinliklere kadar olan her şey dilin ihtiyaç alanıdır. Adalet, vicdan, merhamet, sevgi, üzüntü, tavsiye gibi kavramları acaba dil olmadan düşünmeye, kolaylıkla anlatmaya olanak var mıdır? Konuya bu yönden bakıldığında bu durumun mümkün olmadığı, dil olmadan düşüncenin gerçekleşmeyeceği apaçık ortadadır. Duyma, düşünme ve duyup düşündüklerini dil aracılığı ile başkalarına aktarma durumu insanı diğer canlılardan ayıran en önemli unsurdur. Dil içindeki kelimeler düşüncenin anahtarlarıdır. Bir insan ne kadar çok kelime bilir ve onları doğru kullanırsa, düşünce dünyası da o ölçüde gelişir. Biz Türk gençlerine de düşen en büyük görev okuduğumuz bölüm her ne olursa olsun dilimizi her zaman geliştirmeye, açık ve canlı bir biçimde tutmaya devam etmektir.




Kullanmakta olduğumuz dili, daima kurallarına uygun şekilde kullanmalı ve bu durumu gelecek nesillere de doğru şekilde aktarmalıyız. Bizlerin dil konusunda çok fazla biçimsel düşündüğü apaçık ortadadır. Dilin dille sınırlı olmadığının farkına varmak gerekir. Günümüzde yazılan kitaplara baktığımızda, bilimde, sanat alanında, düşünce alanında olsun, İngilizce ya da Almanca düşünülüp Türkçe sözcüklerle anlatılan metinler görürüz. Eğer sorun sadece Türkçe sözcükler kullanmak ise, sanatta, düşüncede ve bilimde, bu yapılabilir; fakat Türkçenin bize verdiği tavır çok iyi anlaşılmazsa, bu tavırla kendimizi besleyemezsek, ağzından sadece Türkçe sözcükler çıkan bir yabancıya dönüşürüz. Bu tavırla beslenebilmek için Türkçenin kaynağı olan, ninnilerin, masalların, destanların, tekerlemelerin, bilmecelerin, ruhunu özümsemek onları anlayabilmek gerekir. Dile duyarlı olmak yaşama duyarlı olmaktır. Bu duyarlılık da sanat yapıtlarıyla ve edebiyatla elde edilir. Biz, bize ait olan yaşamın değerini bilip onu değerlendirmeye başladığımızda, kendi dilimizle birlikte bunu yapabildiğimizde, kendi dilimizin kaynağı olan dünyayı keşfedip, bundan çıkacak bilim, sanat ve düşünce ürünlerini üretmenin saygınlığını anlayabildikçe, giderek üniversitelerimizde kendi dilimizle yapılan araştırmaların hiç de batı dillerinde yapılandan değersiz olmadığını, dilimizle bilim sanat düşünce alanlarında var olma savaşında oldukça önemli adımlar atmış olacağız. Küçük yaştan itibaren çocuklarımıza da aktaracağımız bu dil bilinci ve dil birikiminde çok dikkatli olmalıyız. Onlara Türkçenin tadını duyurmamız gerek, Türkçe konuşurken ve düşünürken heyecan duymalılar, tıpkı bir Fransız nasıl kendi dilini konuşurken coşuyorsa, heyecanlanıyorsa, hücrelerinde yaşadığı ana dilini duyarak anlatabiliyorsa, biz de, kendi dilimizin coşkusunu o şekilde duyabilmeliyiz.


Unutulmamalıdır ki, ana dilimiz olan Türkçemiz, geçmişten günümüze kadar birçok aşamalardan geçerek bugünlere gelmeyi başarmıştır.Bizler hem millet olarak kendi dilimizi okuma, yazma, dinleme ve konuşma alanlarında kullanmayı bilmeli, hem de Türk Dil Kurumu, yeni bir kelime gelir gelmez, bunun Türkçe karşılığını hemen vermeli. Önce devlet, sonra Türk Dil Kurumu, daha sonra bizler dilimize sahip çıkmalıyız ve bunun nesilden nesile aktarılmasına öncülük etmeliyiz. Türkçeyi kullanmak, ülkemize ve kültürümüze kattığı faydaların yanı sıra, bizlerinde okumuş olduğu bölümlerde daha başarılı olmamızı ve tercih etmiş olduğumuz meslek gruplarında dilimizi güçlü bir şekilde kullanmamızı sağlar. Bu nedenle küçük, büyük, genç, yaşlı demeden herkesi doğru Türkçe kullanmaya davet ediyor ve bu konuya parmak basmaktan mutluluk duyuyorum.

1 Comment


Emre Karataş
Emre Karataş
Jun 04, 2021

👏👏

Like
bottom of page