Okuma Üzerine
- Gamzenur Çeliktaş
- 12 Haz 2021
- 2 dakikada okunur

Günlük hayatımızda hepimiz her gün bir cümle de olsa okuruz. Bir gazetedeki köşe yazısını, romanı, market kataloğunu, dergilerdeki yazıları veya yemek tariflerini… Peki okumak nedir? Okumak, bazen bilgi edinmek bazen de eğlenmek adına yaptığımız bir etkinliktir. Okuma anında, zihnimiz de etkileşim halkasına girip öğrendiği kelimeleri kendi süzgecinden geçirerek belleğe kaydeder. Esasında bu noktada, okumak kadar okuma yapılan mekan ve zaman önemli koşullardan biridir. Örneğin, karanlık bir odada okuma yapmak oldukça zordur. Bu sebeple doğal olarak daha aydınlık ve ferah ortamları tercih ederiz. Bununla birlikte, her şeyin zamanı olduğu gibi okumanın da bir zamanı vardır. İş anında veya ders anında okuma yapamayız. Kendimize ayırdığımız boş ve keyifli bir zamanı okumaya ayırırız genelde. İhtimaldir ki bu insanın tercihlerine göre değişebilir. Ses de bu koşullardan biridir. Kimi insan sesli ortamda okuma yapmakta oldukça zorlanır, kimisi de ne kadar gürültü olursa olsun okuma yapmaya devam edebilir. Tüm bu koşullar, okumayı etkileyen durumları anlamamıza ayna tutar.
Okumanın ve koşullarının ne olduğu hakkında fikir edindiğimize göre, “Nasıl okuruz?” sorusuna bir bakalım. Bilgi edinmek amacı güttüğümüzde, okurken daha dikkatli olmaya özen gösteririz. Çünkü biliriz ki dikkatli okursak, gerekli olan bilgileri de zihnimizde kolayca tutabiliriz.

Tam da bu noktada, “cümlelerin altını çizerek okuma” konusu devreye girer. Bazı insanlar, bir cümleyi çok gerekli bulduğunda bunu vurgulamak için o cümlenin altını çizer. Bazı insanlar da post-it denilen küçük kağıtlarla okudukları sayfaların kenarına kısa notlar alırlar. Bu etkinlikler okumanın kalitesini arttırdığı gibi okunulan metnin içindeki konuları ve fikirleri de ayırmamızı sağlar. Bu sayede de metnin herhangi bir sayfasını açıp altını çizdiğimiz veya kenara not aldığımız cümlelere bakarak metin hakkında kısa bir bilgiye sahip oluruz. Bazen de okurken anlamını bilmediğimiz bir kelimeyle karşılaştığımızda sözlük kullanırız. Bu da kelime dağarcığımızın zenginleşmesi adına önemli bir etkendir. Başka bir açıdan bakmak gerekirse, bazı insanlar bunların hiçbirini yapmaz ve sadece okurlar. Bu da eğlenmek veya zevk almak için okumaktır.
Okumak, sonu olan bir etkinlik değildir. Goethe bunu şu sözüyle özetler: “Okumayı öğrenmek sanatların en gücüdür. Ben bu işe yaşamımın seksen yılını verdim yine de tam olarak öğrendiğimi söyleyemem.” İnsan okumayı bırakırsa o zaman dalları güçsüz bir ağaç gibi her yana savrulur. Çünkü okuduğumuz her cümle, yaşamımızda bize eşlik eden yoldaşlardır.

Fikir dünyamızın mihenk taşı okumaktır. Bu taşın sağlamlığını nasıl okuma yaptığımız ve bunun için gösterdiğimiz çaba belirler. Kitaplar bu noktada büyük bir öneme sahiptir. Fikir dünyamızın mihenk taşı okumaksa yaşamımızın özü de kitaplardır. İstediğimiz her an ve her yaşta kitap kapağı açıp bulunduğumuz durumdan sakince uzaklaşabiliriz. Okumanın amaçlarından biri de budur yani yaşama katlanabilmek ve onu güzelleştirmek. Montaigne’ nin de belirttiği gibi: “ Kitaplar, ömür boyu yanı başımda elimin altındadır. Yaşlılığımda ve yalnızlığımda avuturlar beni. Sıkıntılı bir avareliğin baskısından kurtarır, hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni. Fazla ağır basmadıkları, gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler. Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur, hemen beni kendilerine çeker, içimdekinden uzaklaştırırlar… İnsan hayatı denen bu yolculukta benim bulduğum en iyi nevale kitaplardır ve ondan yoksun anlayışta insanlara çok acırım.”

Okumak, hayatımızın önemli bir parçasıdır. Bu etkinliği ne kadar verimli yaparsak bize kattıkları da o kadar fazla olur ve bir nebze olsun hayatımıza ışık tutar. Haydi, bir kitap kapağı açıp okuma etkinliğimizi zenginleştirelim ve dünyaya kısa bir ara verelim!
KAYNAKÇA:
Emin Özdemir, Eleştirel Okuma, Ankara 1995, Ümit Yayıncılık
Montaigne, Denemeler, çev. 5. Eyuboğlu, İstanbul 1974
Comments